Terapiler

VAROLUŞÇU TERAPİ

Bireyin varoluşuna, özgürlüğüne ve seçme hakkına özel vurgu yapan birçok yazar ve düşünürü etkileyen varoluşçu felsefi akım 19. ve 20. yüzyıla damgasını vurmuştur. Felsefi bir akım olarak ortaya çıkan varoluşçu yaklaşım daha sonradan diğer alanlara yayılmıştır. Varoluşçu yaklaşıma dayalı psikolojik danışma sürecini açıklayıcı Türkçe kuramsal bilgilerin yetersiz olması bu çalışmanın literatüre sağlayacağı katkının önemini artırmaktadır. Bu makale varoluşçu yaklaşım çerçevesinde psikolojik danışmanın nasıl yapılabileceğine ışık tutan ve gruba uygulanışını açıklayan bir derleme çalışmasıdır. Çalışmada önce varoluşçu yaklaşımın temel ilkeleri insan ve kişilik anlayışıyla ilgili bilgi verilmiştir. Ardından varoluşsal psikolojik danışmanın ne olduğu, temel kavramları tedavi yaklaşımı ve grup süreci ile ilgili bilgiler çeşitli kaynaklardan derlenerek aktarılmıştır.

Varoluşçu yaklaşım insanın biricik oluşu ve özgün olma özelliğini hiçe sayarak bir nesne gibi ele alan yaklaşımlara karşı bir tepki olarak doğmuştur. Varoluşçu düşünce insanın kendini yaşamakta olduğu zaman içinde Var edebileceği ve değiştirilebileceği ilkesine dayanmaktadır. Varoluşçu düşünce akımı var oluş felsefesinin insanın doğası üzerindeki varsayımları ile Fenomenolojik inceleme yöntemini birleştirerek insan sorunlarını incelemek için Avrupa’da ortaya çıkmış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre insan her şeyden önce tanımlanması gereken bir nesne değil bir var oluştur. Kaygıda bir hastalık değil yaşamın sorumluluklarından kaçışın bir anlatımıdır. İnsan yaşamının belirleyicileri insanın geçmişi ve içsel dürtüleriyle kısıtlanamaz. Varoluşçu yaklaşımda bireyin problemlerinin çözümü insanın geçmişinde yada Biyolojik yapısında değil yaşam yollarını özgürce seçip sorumluluğunu üstlenmesindendir (Cokey, 1991; Bezirci, 1997).

Avrupa insanı yirminci yüzyılın ilk yarısını bunalım, savaş ve karışıklıklar içinde geçirmiş, Birinci Dünya Savaşı’nı ise soğuk savaş bunalımı izlemiştir. Bütün bu zorlanmalara ek olarak endüstriyel ve bilimsel gelişmeler giderek artan nüfus ve kentleşme insan ilişkilerinde bir karmaşa ve yabancılaşmaya neden olmuş. Bu sorunlarla boğuşan dünyanın ekonomik, toplumsal ve politik sorunlara odaklanması, bireyden çok toplum çıkarlarına önem vermeye başlaması, insana olan bakış açısını değiştirmiştir. Evreni ölçülemez boyutlarını kanıtlayan yeni buluşlar karşısında her bir insan düşen zaman ve yer payının önemsizliği, bireyin değerini neredeyse bir’hiçe indirgemesi insanlık tarihinde daha önce yaşanmamış nitelikte kaygıların belirlenmesine yol açmıştır (Gençtan 1996; Büyükdevenci, 1994). Dünyanın bu bunalımlı döneminde çeşitli yerlerindeki bazı psikoterapistler kendilerine başvuran kişilerin histerik belirtiler yerine, yalnızlık, yabancılaşma, anlamsızlık, diğer insanlardan soyutlanma, yakın ilişkiler kuramama gibi durumlardan şikâyetçi olduklarını gözlemlemişlerdir. Psikolojik yardım talebinde bulunan bu insanların çoğu yaşamlarını boş ve anlamsız buluyorlardı. Bunun üzerine terapistler klasik psikanalist ve davranışçı ekolle bu tür yakınmaları anlamak ve çözmek olanaksızlığında birleştiler. Çünkü bu yaklaşımların çoğu insanı bir Nesne gibi inceleme ve açıklama eğilimdeydiler. Oysa kendi var oluşunu algılayabilme kendi seçtiği amaçlara, kendi seçtiği yolda ilerleyerek ulaşmak ve böylece kendi varoluşunu yaşamak insan olmanın en temel karakteristiğidir(Gençtan, 1996; Frıedman, 1997). Yani insan doğanın egemenliğinden kurtulmak için teknolojiyi geliştirmiş ancak bu kez insanoğlu kendi geliştirdiği uygarlık ve teknolojinin bir tutsağı, kölesi haline gelmiştir. Bu tutsaklık onun birey olarak evrendeki yerini, kimliği ve biricikliğini yitirmesini yol açmıştır. İşte varoluşçu yaklaşım insanı, kölesi olduğu teknolojiden kurtararak kimlik ve anlam kazandırma çabasının bir adıdır.

İnsan Anlayışı ve Kişilik Kuramı

Varoluşçu yaklaşım insanı Psikoanalitik ve davranışçı yaklaşımlardan farklı bir bakış açısıyla yorumlamaktadır. İnsan her şeyden önce bir var oluştur, tanımlanamaz. Bu nedenle insan bir kişilik kuramı çerçevesine alınarak tanımlanıp incelenemez. İnsan herhangi bir nesne gibi nicelenerek anlaşılamaz. Çünkü yeryüzündeki tüm varlıklarda öz varoluştan önce gelir. Fakat insanda ise Varoluş özden önce gelir bu nedenle kendi varlığını kendi yaratabilen tek varlık insandır. İnsan dışındaki tüm varlıklar varoluşlarından önce yaratılmışlardır. Masa masalığını,  ağaç ağaçlığını kendisi yapamaz.  Fakat sadece insan insanlığını kendisi yapabilmektedir ve nasıl yaparsa da öyle var olur öyle de yaşar.  İnsan değerlerini ve yolunu kendi seçer.  Yaşamaya başlamadan önce insan yoktur.  Yaşama anlam veren yaşayan insandır.  Doğada insana yol gösterecek yine insanın kendisidir. Bu  nedenle  insan  özgürdür  ve  yaşamını yönlendirme,  seçim  yapma  özelliğine  sahiptir. Böylece kendi var oluşunu gerçekleştirmektedir (Satre, 1997; Frıedman, 1997, Orr, 1998). Varoluşçulara göre “varoluş” bir takım özelliklere sabitleştirilmeyen sınırlanamayan bir meydana geliş bir oluştur. Bu var oluş yalnızca bireylerde değil, bireylerle çevre arasında da meydana  gelir. Var oluş genellikle  çevrede var olmak olarak adlanır. Fakat varoluşçular insanın “ruh ve beden” “yaşantı ve çevre” olmak üzere bağımsız iki özden oluştuğunu savunan düalist görüşe karşı çıkmaktadırlar.  Ayrıca  insanı  ve  davranışlarının  açıklamasında  nedensellik kavramına  karşı  çıkarlar.  İnsanın  varoluşunu  ego,  bilinçdışı,  ruhsal  yada fiziksel  enerji  içgüdü,  çevre  gibi  kavramlarla  açıklanamayacağını  savunurlar. İnsanı Fenomenolojik bakış açısıyla inceleyip anlamaya çalışmaktadırlar. Çünkü esas  olan  olayların,  onları  yaşayan  birey  tarafından  görüldüğü  ve  algılandığı biçimiyle anlaşılmasıdır. Var oluş psikolojisinin temel kavramı Dasein’dir.  Dasein dünya içinde var  olmak  anlamına  gelip  Freud’un  egosu  Jung’un  arketipi  gibi  insanın  bir özelliği  değildir.  Dasein  Almanca  bir  sözcük  olup  canlı  olmayan  şeylerin anlatımı  için  kullanılan  Varhandesein  sözcüğünün  karşıtıdır.  Daesin  sözcüğü Türkçe’ye da:olmak ve  sein:  var  yada  orada  var, biçiminde  var  oluş  şeklinde çevrilmektedir. İnsanın  dünyadan  ayrı  bir  varlığı  yoktur. İnsan  ve  içinde bulunduğu dünya bir bütündür. İnsan hiçbir kalıp ve standart içinde olamaz.  İnsan ne görürse ne isterse ne  yaparsa  ve  nasıl  yaparsa  odur.  Bireysel  ihtimaller  ve  bunlar  karşısında yapılan  davranışlar  önemlidir.  Ayrıca  insan  doğası  diye  bir  şey  yoktur.  Her insanın  kendisi  için  yarattığı  gerçekler,  yaşam  tarzı  ve  tercihleri  vardır.  Her insan (akıl  bakımından yetersiz olmadıkça)  kendi davranışlarından sorumludur. İnsan  durağan  bir  varlık  değildir.  Sürekli  değişme  ve  bir  şey  olma durumundadır. İnsanın dünyadaki var oluş alanı üçe ayrılmaktadır: 1.Umweltth(Doğa Yasalarının  Dünyası), 2.Mithwelt( İnsan  Dünyası), 3.Eingenwelth(Kişinin Öznel Dünyası). Aslında bu üç dünya birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içindedir (Karahan ve Sardoğan,1994).

Umwelth:

İnsanın  biyolojik  varlığını  sürdürme  ve  biyolojik gereksinimlerini karşılama dünyasıdır. Doğa yasalarının doğal döngülerin, uyku ve  uyanıklığın,  doğmuş  olmanın  ve  ölümün,  doyum  aramanın  ve  gerilim boşaltmanın  dünyasıdır.  Umwelt’te  yaşayan  insan;  davranışlarını  biyolojik ihtiyaçlarına göre düzenler. Kendisiyle ve dış olaylarla ilişkisinin de tek amacı, biyolojik varlığını sürdürebilmek ve doyum sağlamaktadır. Bu doğa yasalarıyla işleyen  durumları sıkıntısız geçirmek,  uyum yapmak ile mümkündür.  Uyum  da biyolojik dünyanın bir boyutudur.

Mithwelt:

Bireyin  diğer  insanlarla  birlikte  varoluş  dünyasıdır. İnsanın insanla  kurduğu  ve  içsel  dünyasına  ilişkin  duygularını  ve  düşüncelerini paylaştığı,  anlamlı  ve  içten  bir  ilişkinin  o  insanda  oluşturduğu  duyguları içermektedir.  Böyle  bir  ilişkide  kişilerin,  birbirlerini  yaşantılarının  bilincine ulaşabilmiş  olmaları,  insanın  var  oluş  bilincini  ve  kendi  benliğine  ilişkin duygularını  zenginleştirir  ve  bireyi  yalnızlık  ve  soyutlanmış  olma yaşantılarından  uzak  tutar.  Bu  süreç  iki  insanın  birbirine  uyumlu  ilişkiler kurmasından öte  bir  “ilişki”dir. Çünkü bu  ilişki her iki  insanda  da  değişime ve gelişime neden olmaktadır.

Eigenwelth:

Bireyin  kişisel  öznel  dünyasını  temsil  eder.  Bu  alan insanın kendisini ve kendi varoluşunun farkında olması ile olmasıyla  ilişkilidir. Diğer  bir  değişle  kendisi  için  yaşamasıdır.  Varoluşçu  düşünceye  göre  her insanın  diğer  insanlarınkine benzemeyen  insana,  dünyaya, yaşama  ve  olaylara bakış açısını belirleyen öznel bir dünyası vardır. Bu dünyasında birey özgürdür. Birey  bu  dünyasını  nasıl  var  ederse  öylede  yaşar.  Bunun  sorumluluğu  da kendisine aittir. Seçme özgürlüğü ve sorumluluk varoluşçu düşünürlerin  en çok üzerinde durdukları kavramalardır.

Varoluşçu Yaklaşımın Temel İlkeleri:

1. Varoluşçu  anlayışa  göre  insan  tanımlanması  gereken  bir  nesne değildir insan her şeyden önce bir varoluştur. Var oluşçu yaklaşımı diğerlerinden ayıran  en  önemli  farklardan  biri  doğa  bilimlerinde  Geçerli  olan  nedensellik (causality) kavramının psikolojiye aktarılmasına karşı çıkmasıdır. Bu yaklaşıma göre insanın var oluşunda neden- sonuç ilişkisi yoktur. Yani çocuktaki yaşanmış bir  olay  o  insanın  yetişkin  yaşamındaki  bazı  davranışların  nedeni  olamaz. Varoluşçu  yaklaşım  nedenselliği  reddederek  olguculuk,  gerekircilik  ve maddeciliği de reddetmiş olmaktadır (Büyükdevenci, 1994; Satre, 1997).

2. Varoluşçu  yaklaşım  özne  ve  nesne  şeklindeki  bir  ikiciliğe,  düalist anlayışı  da  karşı  çıkmaktadır.  Bu  yaklaşım  dünya-  içinde  birey  birliğini vurgulamaktadır  ve  bu  birliği  bozan  her  türlü  görüş  insanın  varoluşunun anlamını saptırmaktadır. Bu yüzden insanın varoluşu ego yada bilinçdışı ruhsal aygıtlarla,  fiziksel  enerjileri,  iç göldüler  yada  arketiplerle  açıklanamaz. İnsan Fenomenolojik bir oluştur. Fenomen de o anda var olan her şeydir. İnsan ve davranışlarını belli tanımlar ve kalıplar ile açıklamak onun bireyselliğine ve özgünlüğüne yapılan saygısızlıktır. Psikoloji ve psikiyatrinin amacı da bu fenomenleri açıklamaktadır (Gazda, 1989).

3. Varoluşçu yaklaşım açısından insan, kendi varlığının ne yapmakta olduğunun ve kendisine neler olduğunun bilincindedir. Evrende davranışlarının neden ve sonuçlarını bilen seçme özgürlüğü olan tek varlık insandır. Bunun soncu olarak da insan kendisi ve çevresindeki olaylarla ilişkin kararlar verme ve kendi sorumluluğunu üstlenme yeteneğine sahiptir. İnsan seçip yaparak kendi var oluşunu yapan tek varlıktır ve bu var oluşundan doğan sorumluluğu yüklenmelidir. İnsan insanlığını kendi yapar ve nasıl yaparsa da öyle var olur değerini kendi çizer. Bu çizdiği yolda kendini var etmenin sorumluluğunu yüklenerek yaşamını anlamlı kılabilir. İnsan ancak kendi sorumluluğunu üstlendiği oranda özgürdür.

4. Varoluşçu yaklaşımın insana tamamen iyimser bir açıdan baktığı yargısı doğru değildir. Çünkü varoluşçu yaklaşım yaşamla ilgili olduğu kadar ölümle de ilgilidir. Bir hiçe indirgenme olasılığı her zaman insanla birliktedir. Bu olasılık ona hiçliği anlatmaktadır ve hiçlik ölümle simgeleştirilmektedir. Bunu bilmek yaşam da sürekli bir kaygı oluşturur. Ölüm de varoluşsal gerçeklerden biridir insan ölümle de yüzleşmelidir. Çünkü insan kendi varoluş gerçeklerinden kaçamaz. Yüzleşerek sorumluluğunu alabilmelidir. Böylece bu korkuyu yenebilir.

5. Varoluşçu yaklaşım insanı açıklamak için “Fenomenolojik” inceleme yöntemini tercih etmektedir. Fenomenolojik görüşün temel anlayışına göre tek bir doğru yoktur. Öyle evrende doğruları ve yanlışları aramak çözüm değildir. Doğrular bireyin yaşadıkları ve algıladıklarıdır. Gerçeğe entelektüel çabalarla değil fenomenleri anlamaya çalışılarak varılabilir. Yani olayların arkasındaki gerçekler onu yaşayan kişi tarafından görüldüğü biçimi ile anlaşılabilir. Önemli olan olay değil nasıl algılanıp anlamlandırıldığıdır. Gerçekte bu olur. Varoluşçu yaklaşımda danışman, danışanın davranışlarını düşünce ve duygularını olduğu gibi anlayabilmeye yoğunlaşmaktadır. Çünkü gerçekleri anlamak bireyin öznel, Fenomenolojik dünyasını anlamak ile mümkün olabilir.

6. Varoluşçu yaklaşımda psikolojik danışma süreci ve terapi sürecinde uzmanın  tutumları  ile  ilgili  önemli  bir  açıklama  getirilmemiş  ve  teknikler önerilmemiştir.  Çünkü  tekniklerin  kullanımı,  danışanın  bir  obje  gibi  ele alınması sonucunu doğurmakta bununda danışma sürecini etkiliğini bozacağına inanılmaktadır. Bu yüzden yöntem ve tekniklere ağırlık verilmemektedir.

7. Varoluşçu  yaklaşımda  danışma  sürecinin  özü  danışanın  kendi varoluş  bilincine  ulaşmasıdır.  Kendi  sorumluluğunun  farkına  vararak üstlenmesini  sağlamaktır.  Danışan  kendisi  ile  ilgili  ailesi  ile  ilgili  birçok olumsuzluklar  ve  engeller  içinde  olsa  bile  bazı seçenekler  yinede  açıktır  ve  bu seçimlerinin  farkına  vararak  kendine  karşı  sorumluluğuna  üstlenmelidir. Danışmanın  amacını  her  türlü  şartlarda  bile  danışanın  seçme  özgürlüğünün farkına  vararak  sorumluluğunu  üstlenmesine  yardımcı  olmaktır.  Bu  da gerçekleştirme çabasıdır (Corey, 1991)

Varoluşçu Yaklaşımın Gruba Uygulanışı

İnsanın  doğası  bakımından  temel  alarak  psikolojik  danışma(psikoterapi) yaklaşımlarını üç kategoriye ayırmak mümkündür.

Bunlar;

1. İnsanın  doğasının  iyi  olmadığını  savunan  psiko  dinamik  yaklaşım(içgörü, bilinçaltı, kişiliğin yeniden yapılanması )

2. İnsanın  doğasının  Nötr  olduğunu  savunan  davranışçı  yaklaşımlar(akılcı duygusal, bilişsel transaksiyonel analiz, gerçeklik terapisi )

3. Üçüncü grup ise, insanın doğasının iyi  olduğu savunan Hümanist  ve Varoluşçu yaklaşımlardır.

Yıllarca  psikoloji  ve  psikolojik  yardım  hizmetleri  alanında başat  olmuş  görgülü  yaklaşımların  tersine  Varoluşçu  psikologlar  insan davranışlarının  sadece  objektif  yöntemlere  dayalı  olarak  anlaşılamayacağını savunmuşlar. Bunun yerine bireyin içsel değerlendirmelerinin öznel yaşantısının dikkatine alınması gerektiğini savunmuşlardır. Varoluşçu  psikolojik  danışma  diğer  iki  yaklaşıma  karşı  tepki  olarak çıkmıştır. Gerek  psikoanalitik  gerekse  davranışsal  psikolojik  yardım hizmetleri yaklaşımları  insanın  bireyselliği  ve  özgürlüğünü  sınırlandırmaktadırlar. Varoluşu  psikolojik  danışma  ise  bireye  yapılan  psikolojik  yardım  sürecini insanın  var  oluşunda,  özünde  yer  alan  dört  büyük  konuya  (  ölüm-  özgürlük-yalıtılmışlık-anlamsızlık  )  odaklaşan  dinamik  bir  süreç  olarak  görmektedir. Bireyin  seçimleri ve eylemlerinde  özgür  olduğu bu  nedenle de  seçimlerinin  ve eylemlerinin  sorumluluğunu  alması  gerektiği  anlayışı  vurgulanmaktadır.  Biz insan olarak koşulların kurbanı değiliz çünkü her türlü koşullarda biz olmayı yada  olmamayı  seçtiğimiz  şeyizdir.  Psikolojik  danışma  sürecinin  amacı danışanların  seçtiklerini  keşfederek  farkına  varmaları  ve  bunların sorumluluğunu  almalıdır.  Birçok  danışan  için  kendilerini  var  eden  seçimlerini fark etmeleri değişimin, iyileşmenin başlangıcı olmaktadır. Bir insan  olarak  biz koşulların pasif bir kurbanın olarak kalmak zorunda değiliz ve bunu fark ederek sürekli biçimde kendi yaşamımızın mimarı haline gelebiliriz (Yalom, 1980 ).

Varoluşçu  yaklaşım  önceleri  bireysel  psikolojik  danışmalara uygulanmasına  rağmen  daha  sonraları  birçok  farklı  alanlarda  başarılı  bir biçimde  uygulanmaya  başlanmıştır.  Varoluşçu  yaklaşım  bir  tür  zihinsel etkinliklerin  açımlanma  sürecidir.  Grup  lideri  psiko  terapiyi  yürütmek  yerine onu yaşar.  Danışman yorumlama, değerlendirme ve yargılama  yerine  kendisi o anda yaşanan etkileşime açar ve bu yaşantıdan anladıklarını paylaşır. Varoluşçu grup etkileşiminde şu anki yaşantılar üzerine yoğunlaşılır. Geçmiş şu anın doğru bir şekilde aydınlatılmasında işe yarayabilir. Geçmişe takılıp kalmamak geçmişi geleceği  tesis  etmek  için  kullanmak  önemlidir.  Varoluşçular  psikolojik rahatsızlıkları  bir  hastalık  değil  dinamik  var  oluşsal  bir  baskı  olarak yorumlarlar.  Aslında  psikolojik  rahatsızlıklar  bireyin  varoluşsal sorumluluğundan kaçışının bir sonucudur. Sağlıklı bir kişinin sürekli gelişmekte olduğu  ve  bu  gelişim  sürecinde  kendi  varoluşsal  sorumluluğunu  yüklenerek kendisini  yeniden  var  etmekte  olduğu anlayışı  kabul  görmektedir. Bu anlamda bireyin rahatsızlıklarından  kurtarılması  içinde  seçimler yaparak  sorumluluğunu alması gerekir. Varoluşçu  psikolojik  danışmada,  danışan  grup  yaşantısının başlangıcında  yalnızca  sorunlarını  ve  varoluşsal  kaygılarını  gidermekle ilgilendiği  ve  enerjisinin  çoğunu  bunun  için  ayırdığını  bundan  dolayı otantik  olamadığının  farkına  varır.  Danışan  grup  yaşantısı  içinde  yavaş yavaş  kendini  keşfetmeye  ve  kendini  anlamaya  başlar. Savunmalarından ve  gereksiz  kaygılarından  sıyrılarak  otantik  yaşamaya  başlar. İşte  bu durum  varoluşsal  danışmada  bireyin  rahatsızlıklarının  çözümünde  kilit rol  oynar.  Varoluşçu  gurup  terapisinde  tedavinin  amacı  danışanların yaşam  görevlerinin  tam  olarak  farkında  olmamaları  sağlamaktır.  Bir başka  ifade  ile  danışanların  grup  sürecinde  birbirlerinden  etkilenerek amaçlarını  belirleyip  sorumluluklarının  farkına  varmalarına  yardım etmek  tedavinin  özünü  oluşturmaktadır.  Kadere  rağmen  birey davranışlarından  sorumludur.  Çünkü  insan  sorunlarını  çözebilmek  için öncelikle  yaşama  karşı  sorumluluk  ve  amaçlarının  farkında  olmalıdır. Varoluşsal  psikolojik  danışmada  danışanın  her  an  bu  bilinç  ve sorumluluklarının  farkına  vararak  yaşamını  anlamlı  kılmasına  yardım etmek  esastır.  (Gazda,1989).  Varoluşsal  yaklaşımda  grup  sürecinde danışanların  birbirlerinin hayat öykülerinden çıkarımlar  yaparak  yaşamın gerçekleriyle  yüzleşmeleri  iradelerini  kullanmaları  ve  sorumluluk almaları  amaçlanır.  Böylece  danışanlar  otantik  kararlara,  şimdi  ve  buradayı yaşamaya  yönelir.  Amaç ve sorumluluklarının farkına vararak  bakış açısı  genişler  yaşamını  anlamlı  kılar.  Yaşamındaki  anlamlı  ve  anlamsız öğeleri  daha  net ayırır.  Çünkü  yaşamak  için  nedeni  olan  (anlamlı  olan) kimse nasıllarına da katlanır ve hatta karşı koyabilir. Varoluşçu  yaklaşım  gerek  bireysel  gerekse  grup terapisinde  aşağıdaki süreç izlenmektedir (Öner, 1992, Orr, 1998).

1. Kişiler  kendi  davranışlarının  başkaları  tarafından  nasıl  görüldüğünü öğrenir. Yani Grup  içinde  birey  üyelerin  verdiği  geri  bildirimlerle  başkalarının gözüyle kendini görebilmeyi öğrenir;

2. Grup  üyeleri  birbirlerine  verdikleri  tepkilerin  paylaşılmasıyla  kendi davranışlarının başkaları üzerinde nasıl duygular uyandırdığını öğrenir.

3. Varoluşsal  psikolojik  danışma  sürecinde  grup  üyeleri  grup  yaşantısı içinde davranışlarının başkalarında ne tür duygu ve düşüncelere neden olduğunu öğrenir. Şimdi  ve burada olan  yaşantıların paylaşılmasıyla  da  birey  kendisiyle ilgili değişik yönlerini fark ederek değişime başlar.

4. Grup  üyeleri grup  yaşantısı  içindeki  davranışlarının kendisiyle  ilgili kendi  görüşlerini etkilemekte  olduğunu fark ederek,  öğrenir. Grup  yaşantısının en  çarpıcı  yönü  de  bu  olur.  Grup  üyeleri  tüm  grup  yaşantısı  içinde  o  anda yeniden doğarlar ve hep birlikte ilerlemeye yeniden var olmaya başlarlar.

Bütün  bunların  sonucunda  birey  kendi  benlik  değerlendirmelerini yeniden  düzenleyebilir.  Her  bir  adım  bireyin  kendi  davranışlarının  diğer insanların  duygu  ve  düşüncelerini,  kurduğu ilişkilerinin  iletişimin biçimlenmesinde  nasıl  etkili  olduğunu  anlar.  Bunun  sonucunda  da  diğer insanların  kendisine  karşı  gösterdiği  tepkilerden  kendisinin  sorumlu  olduğunu kavrayarak kendini değiştirme ve yeniden var etme yönünde çaba harcar, seçme hakkını kullanır.

Grup Liderinin (Danışmanın) Rolü ve Görevleri

Daha  öncede  belirtildiği  gibi  varoluşçu  terapi  belli  teknikler kullanmaktan  çok içinde bulunan andaki yaşantıya  ve  ilişkiye odaklaşmaktadır. Danışanı  iyileştirecek,  geliştirecek  olan  ilişkinin  kendisidir.  Danışan  ve danışman  arasında  kurulan  bu  ilişki  sürecinde  danışman’ın  görevlerini  şöyle sıralamak mümkündür;

1. Danışmanın temel görevi danışan ile olmak ve onun öznel yaşantısını anlayarak terapötik  ilişkiyi  kurmaktır.  Ayrıca  uyulması  gereken  temel  kural  ve tekniklere de gerek yoktur.

2. Varoluşçu yaklaşıma göre danışma bir çift ilişkidir. Bu ilişki değişim ve bireyin kendi  yeniden  var  etmesi  sorumluğu  alması  için  uygun  bir  ortamdır. Grup  içinde  oluşan  ilişkiyi  canlandırmak  üyeler  arası  anlamlı  ilişkileri güçlendirmek  danışmanın  en  önemli  görevidir  ve  sorumluluğudur.  Danışman danışanın o anki durumuna, yaşantılarına odaklaşır. Danışanın geçmişle gelecek arasında bu gününü yaşamaya çabalamasına önem verilir desteklenir.

3. Danışmanın  temel  amacı  grup  üyelerinin  kendi  öznel  dünyalarını yakalayarak  kendilerini  ve  seçeneklerini  anlamaları  için  gerçek  dünyalarını yaşayacakları terapötik ilişki ortamı oluşturmaktır.

4. Danışmanın  bir  diğer  önemli  görevi  danışanı  kendi  hayatına  yön verecek  kadar  özgürlüğünü  (seçimlerini)  kullanmasına  ve  sorumluluk  sahibi olmasına yardım etmektir.

5. Varoluşsal  psikolojik  danışma  sürecinde  lider  hem  grup  yöneticisi hem de  üyelerle birlikte  bir  birey olarak  grupta  yer alır. Bu  yüzden  grup  lideri (danışman)  kendi  seçimini  yapıp  kendi  düşünce  yargı  ve  ilişkileriyle  ilgili sorumlulukları alarak iyi bir model oluşturur.

6. Varoluşçu  grup  danışmanı  üyelerin  yaşantılarını  tam  olarak yaşayamadıklarının  farkına  vararak  var  olmalarını  sağlayacak  seçimler yapmaları  ve  sorumluluklarını  almaları  için  ilişkiye  dayalı  bir  yaşantıdır geçirecekleri ortam oluşturur.

7. Danışman  danışmanı  olağan  üstü  dünyasını  anlamak  için  pozitif saygı  gösterir.  Açıklama  yaparak  teorik  dil  kullanmak  yerine  yaşantılarıyla örnek olur ve geri bildirimde bulunur.

Varoluşçu Yaklaşımın Gruba Uygulanışında Kullanılan Çalışma ve Aktiviteler

Varoluşçu  yaklaşımda  hem  bireysel  danışma  için  hem  de  grup psikolojik  danışma  içinde  uygulanabilecek  bazı  alıştırmalar  vardır.  Bu alıştırmalar  grup  süreciyle  varoluşçu  kavramların  nasıl  bütünleştirildiğini gösteren iyi bir örnektir. Varoluşçu Grupla Psikolojik Danışma Sürecinin temel özellikleri aşağıda verilmiştir (Corey, 1991).

1. Kendinin Farkında Olma Etkinliği (Self-Avarnes):

Grup  üyeleri diğer  grup  yaşantılarında olduğu  gibi,  kendileri hakkında çok  şey  öğrenmekten  korktuklarını  sık  sık  getirebilirler.  Bu  durum  üyelerin ‘Göz  ardı  etmek  mutluluktur’  veya  ‘bilmediğin  şeyler  seni  korkutmaz’ anlayışından  kaynaklanıyor olabilir. Böyle bir durumda varoluşçu  gurup lideri üyelere  kendiniz  hakkında  her  şeyi  öğrenmeye  açık  mısınız?  Ya da farkındalığınızı genişletmek için istekli misiniz?  Şimdi  kapalı  olan  kapıların  açılması yaşantınızı  nasıl  etkiler?  Gibi  sorularla  kendileri  hakkında  düşünmeye yönlendirmeye çalışır.

2. Özgürlük  ve  Sorumluluk  Bilinci  Kazanma  (  Freedom  and Responsibility):

Seçim  özgürlüğü,  yaşantınıza  yön  vermede  sorumluluğunuzun olduğunu  kabul  etmeye  yol  açar.  Özgür  olmanın  anlamı  hayatta  kaldığınız sürece ne olacağınız konusunda tercih yapmaktır. Varoluşçu grup sürecinde bazı sorularla  üyelerin  seçimlerini  fark etmesi  ve  sorumluluk  bilinci  kazanması amaçlanır.  Şu  anki  durumunuz,  tercihlerinizin  bir  sonucu  olduğun  yada durumları  sizin  oluşturduğunuzu  düşünüyor  musunuz?  Şimdiki  gelişiminiz açısından  çok önemli  o an  yaptığınız  başlıca  seçimler  nelerdir? Bunları  grupla tartışınız.  Eğer  farklı  şekilde  karar  verseydiniz,  şimdiki  hayatınız  nasıl  farkı olacağını  düşünün.  Özgürlüğü  isteme  ve  ondan  korkma  konusundaki mücadeleniniz  nelerdir?  Özgürlüğünüzü  elde  etmek  ve  seçim  yapmayı  kabul etmek  için  kendinizi  ne  kadar  hazır  hissediyorsunuz?  Seçimlerinizin  grup liderliğinizi nasıl etkileyeceği konusunda tartışırsınız.

3. Kaygı ( Anxiety):

Kaygı  sadece  değişiklik  için  bir  güç  değildir  aynı  zamanda seçimlerinizden sorumlu  olduğunuz  farkında  olmanın  bir  sonucudur. Hayatınız için anahtar  kararlar vermede ne tür  kaygılar yaşadınız? Hangi koşullarda  daha fazla  kaygı  yaşarsınız? Seçimlerinizin  sonucu  ile  direkt  yüz  yüze  gelerek kaygıyı  yenmeye  yatkın  mısınız?  Başkalarını  kendisinden  sorumlu  tutmaya çalışarak?  Seçim  yapmaya  karşı  koyarak?  Gerçeği  reddederek?  Gerçek yaşantınızda kaygı ile nasıl baş ettiğiniz grup ile tartışınız.

4. Ölüm ( Death ):

Ölüm gerçeğini nasıl kabul edersiniz? Ölüme nasıl baktığınız ile şu  anı dolu dolu  yaşamınız  arasında  bir  ilişki  görüyor  musunuz?  Ölümün yaşamınızı nasıl  etkileyeceğini  irdeleyerek  ölümle  ilgili  duygu  ve  düşüncelerinizi sınıflayabilirsiniz.

a) Mezar  taşınıza yazacağınız, yaşamınızdaki anlamlı  kişiler, hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlara ne söylemek istersiniz?

b) Cenaze töreninizde dağıtılmasını istediğiniz bir mısra yazınız. Gruba veriniz ve Onlarla paylaşınız.

c) Ölümünüze  24  saat  var.  Ne  yapmak  istersiniz?  Değerleriniz hakkında ne söylemek istersiniz?

d) Ölümden önce başarmak istedikleriniz nelerdir?

e) Kendi  ölümünüz  ve  sevdiklerinizin  ölümü  ile  ilgili  korkularınız nelerdir? Bu korkularınız ile nasıl baş ediyorsunuz?

f) Eğer  size  yakın  birini  kaybettiyseniz,  bunun  sizin  için  ne  anlama geldiğini grupla paylaşın. Bu yaşantıdan kendiniz hakkında ne öğrendiniz?

g) Eğer  yukarıdaki soruları yanıtladıysanız, bir grup lideri  olarak, grup üyelerini kendi ölümleri ile yüz yüze getirmeye ve bununla baş etmeye yardımcı olmak için yetenekleriniz üzerinde düşünün.

5. Yaşamdaki Anlam (Meainin in Life):

Ölümle  yüzleşmek  yaşamın  nasıl  anlamlı  olduğunu  düşünmemize  yol açar.  Grupta,  beş  yıl  önceki  tipik  bir  güne  dönün.  Nasıldı  ve  sonra  nasıl oldunuz?  Yaşamınızda şimdiki  ve  sonraki  önemli  farklılıklar  nelerdir?  Beş yıl içinde  yaşamınızda  gerçekleştirdiğiniz  önemli  değişikleri  grupla  paylaşınız. Gelecekteki  beş  yıl  için  planlarınız  nelerdir?  Nasıl  olacağınız  ile  ilgili umutlarınız nelerdir? Neler olacağı ile ilgili korkularınız nelerdir? Var oluşunuz anlamını oluşturan yada eksilten deneyimlerinizi grupla paylaşınız. Bu sorulara verdiğiniz  yanıtların  davranışları  yaşamlarına  anlam  vermeleri  konusunda yüreklendirmek konusundaki yetersizliğiniz konusunda biraz düşünelim.

6. Otantik olma (Authenticity):

Varoluşçu  yaklaşım  bireyin  kendi  kendini  sorgulayarak  doğrulama süreci  üzerine  yoğunlaşmaktadır.  Seçim  yapma  kaygısıyla  karşılaşınca  otantik

olabilmek ve  seçimlerimizin sonuçlarını kabul  edebilmek kendi var oluşumuzu yaşayabilmek  için  önemlidir.  Otantik  olan  insan  başkalarının,  kendisinin,  kim ve ne  olduğu tanımlamasına izin verir. Bu  anlamada  varoluşçu  grup  sürecinde aşağıdaki  soruları  yanıtlayarak,  üyelerin  kendilerini  yakından  tanımlamaları sağlanır.

a) Ben kimim? Benim ben olmamı sağlayan nedir?

b) Tipik olarak oynadığım roller nelerdir? Kendimi nasıl görmekteyim?

c) Ne  gibi  seçimler  yaptım?  Başkaları  benim  için  ne  gibi  seçimler yaptı?

d) Yanıtlar ve yönetmeler için birilerini ararken kendimi mi kaybettim? Başkalarını mı?

e) Geçmiş  yaşantılar,  insanlar,  olaylar  ve  başka  birçok  şey  tarafından yaşantım nasıl şekillendi?

f) Yaşamdan daha fazla ne istiyorum? Ne tür bir kimlik arıyorum?

7. Yaratıcılık ve ( Loneliness ):

Grup  lideri  üyeleri  ile  yalnızlıkla  ilgili  yaşantılarını  paylaşır. Yaşantınızda  kendinizi  çok  yalnız  hissettiğiniz  bir  anı  anımsayabilir  misiniz? Varoluşçu grup lideri olarak  yalnız kaldığımız zaman genel  olarak  bu sizin için neyi  ifade  ediyor?  Yalnızlıktan  kaçtınız  mı  yoksa  yalnızlığı  istediniz  mi? Yaşamınızın  herhangi  bir  anında  yaşadığınız  yalnızlığa  benzeyen  bir  roman, resim  yada  bir  kitaptan  alıntı  seçiniz  ve  gruba  getirerek  paylaşınız.  Grup üyelerinin kendi yalnızlıkları ile baş etmelerinde yardımcı olunuz.

8. Yaratıcı Tek Başına olmak ( Creative Solitude):

Varoluşçuluk,  bir  anlamada  tek  başına  olmaktan,  yaratıcı  olarak hoşlanmadıkça  başkaları  ile  gerçek  anlamda  yakınlaşamayacağımızı  bilmektir. Varoluşçu grup  lideri  olarak tek başına  kalmak  için  kendinize zaman  yaratıyor musunuz?  Tek başına kalmak sizin  için  genel  olarak  ne ifade  etmektedir? Tek başına  olmayı istiyor  musunuz,  yoksa  kaçıyor musunuz?  Sizin  için  barışçıl  bir tek  başına  olmayı  temsil  eden,  bir  şarkı  şiir,  poster  yada  resim  seçiniz.  Tek başınıza  olduğunuz  zamandan  hoşlanmayı  nasıl  öğrendiniz?  Tek  başınıza olmaktan hoşlandığınız bir zamanınız oldu mu?

9.  Grup Liderinin İşlevi ve Rolü  (Role and Functions of the Group Leader):

Varoluşçu yaklaşımda grup lideri terapi yapan biri değildir tamamen bir kişi  olarak  grupta  yer  almaktadır.  Varoluşçu  grup  lideri  olarak  kendinizi başkalarını  yaşantılarındaki  önemli  konuları  görmeleri  için  yüreklendirecek özellikte  hissedip  hissetmediğinizi  grupla  tartışınız.  Örneğin,  kendinizi başkalarını yaptıkları  ve şimdi  de  onlar  için açık olan  tercihlerini görmelerine yüreklendirecek  hazırlıkta  hissediyor  musunuz?  Bunu  kendi  yaşantınızda yaptınız mı? Yaşam ve ölümle ilgili konulara yüz yüze gelmeye istekli misiniz?

10.  Kişisel Değerlendirme ve Eleştirme:

Varoluşçu  grup  lideri  olarak  grup  yaşantınızda  varoluşçu  yaklaşıma liken,  oldukça  değerli  bulabileceğiniz,  kavramlar  ortaya  çıkarabilirsiniz.  Bu yaklaşımdan  ne  ödünç  aldınız?  Bu  yaklaşımlar  hangi  insanlar  için  daha uygulanabilir?  Farklı  kültürel  yapılardan  kişilerin  bulunduğu  gruplarda, varoluşçu  yaklaşımın  uygulanmasının  avantajları  ve  dezavantajları  nelerdir? Diğer modellerden hangi tedavisel teknikleri, grupta kavramlara uygularsınız yada uygulayacaksınız? (Corey, 1995).

Kaynak:

KOÇAK, R.& GÖKLER, R. / Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. 2, (2008) :91-107

Bezirci, A. (1997).Varoluşçuluk,Say Dağıtım, Ankara.

Büyükdüvenci. S. (1994)Varoluşçuluk ve Eğitim. Form Ofset, Ankara.

Corey,  G.  (1991).  Theory  and Practice  Of  Counseling  and  Psychotherapy  (4  th.  Ed).California: Brooks Cole Pub

Frankl, V.E. (1998)Duyulmayan Anlam Çığlığı(Çev. S.Budak(6.Ed),Öteki Yayınları,Ankara

Frıedman.  M.  (1997)  Mordechai  Rotenberg’s  Dia-logo Therapy:  A  New  Approach  to Dialogical Psychotherapy Journal of Psychology and Judaism, Vol. 21, No. 3, Fall

Gazda, G,M. (1989) Grouph Counseling a Developmental Approach, (4 th. Ed). Boston Allyn and Bacon Pub

Gençtan, E. (1996) Varoluş ve Psikiyatri (5.baskı),Remzi Kitapevi, İstanbul

Karahan,  F.  ve  Sardoğan  M.(1994). Psikolojik  Danışma  Kuramları,Birsen  Yayınevi İstanbul

Orr, S. (1998). Existential Art Therapy: The Canvas Mirror American Journal of Art Therapy. Washington: Vol. 36, (3)

Öner,  U.(1992)  Grup yaşantısının  Üniversite  Öğrencilerinin  insan  Doğasına  etkisi(Yayınlanmamış Bölüm) Ankara Eğitim Bil. Fak. Dergisi,Ankara.

Satre, J.P.Varoluşçuluk Çev. Asım Bezirci (1997).14.Basım, Say Yayınları, Ankara.

Yalom, (1980).Varoluşçu Psikoterapi. Çev: Zeliha İyidoğan,  Kabalcı Yayınevi İstanbu

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı