Erişkin Ruh sağlığı

KORONA VİRUS VE PSİKOLOJİK ETKİSİ

Yeni Korona Virüs

Yeni Koronavirüs (2019-nCoV), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine yayılmıştır.

Salgın hastalıklar, özellikle yeni Koronavirüs gibi tedavisine ilişkin henüz kesin bilginin olmadığı pandemiler, belirsizlik nedeniyle doğal olarak toplumda yaygın korkuya, kaygıya ve endişeye yol açar. Yaşadığımız korku ve stres aslında ilk kez başımıza gelen olağanüstü bir duruma verdiğimiz olağan bir tepkidir.Tehlike durumunda yaşanan korku ve kaygı, panik düzeyine çıkmadıkça, aslında tehlikeden kurtulma yollarını aramamız ve zamanında eyleme geçmemiz için gerekli bir uyarı sistemidir. Bizi savunmasız bırakan yüksek kaygının psikolojik nedeni, dışarıdan gelen bir tehdit karşısında kontrolün elimizde olmadığı duygusu, belirsizlik, yani geleceği öngöremememizdir. Normal koşullarda çoğumuz farkında olmadan kendi davranış ve duygularımızın, hayatımızın, hatta yakın çevremizin yine kendi kontrolümüz altında olduğuna inanır ve böyle hissederek yaşarız. “Algılanan kontrol” dediğimiz bu duygu ve beraberinde getirdiği geleceğimizin öngörülebilir olduğuna ilişkin inancımız sayesinde kaygılarımızı dizginler, günlük rutinimizi yürütür, işimize konsantre oluruz. Böylece, gerçekte her daim irili ufaklı risklerle, tehditlerle (örneğin, trafik kazaları) karşılaşma ihtimalimiz olduğu halde, başımıza hiçbir şey gelmeyecekmiş gibi “kontrol illüzyonu” altında yaşarız.Küresel Koronavirüs salgını, farkında olmadan güvencesi altında yaşadığımız kontrol duygumuzu ve geleceğin öngörülebilir olduğuna dair inancımızı sarsarak kaygımızı depreştirdi, tahammül sınırlarımızı zorlayan bir belirsizlik yarattı. Bir de işin içine kaygıya yatkınlık, takıntılı olma, mükemmeliyetçilik, belirsizliğe katlanamamak gibi bireysel farklılıklarımız girince, bazılarımız bu kaygıyı neredeyse panik düzeyinde yaşamaya başladı. Semptom göstermeyenlerin taşıyıcı olması ve başkalarına bulaştırma riski de çok büyük bir kaygı kaynağı olmaya başladı.Diğer bir deyişle, kontrol edilemeyen yüksek kaygı, tehlike algısı eşiğini düşürür ve normalde yapmadığımız şeyleri yapmaya başlarız. Yaşadığımız salgında her şeyden şüphelenmemiz, her öksürüğü, hapşırmayı virüse bağlamamız, nötr durumları bile adeta bir felaket gibi yorumlamamız işte bu yüzdendir.Tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi pandemilerde de aşağıda ki duygusal tepkiler ortaya çıkar

İNKAR  “’YA BİZE BİR ŞEY OLMAZ!’’

Bu yılın ilk iki ayında, hatta bugün bile, oldukça çok sayıda insan, ‘biz nelerin üstesinden geldik’, ‘virüs bize bir şey yapmaz’, ‘o ülkelerde bizim gibi yaşamıyorlar, bu yüzden başlarına bu musibet geldi’ gibi düşünceleri savunmaktadır. Fakat zaman içerisinde diğer ülkelerde artan vaka sayıları ve ölüm haberleri, git gide artan bir sıklıkla karşımıza çıkmaya ve insanları bu konuda düşünür hale getirdi. Bu gelişmelerle birlikte bir kısmımız, inkar evresini yaşamayı tamamlayarak ikinci evre olan öfkeye geçmiş oldu.

ÖFKE ‘’X OLDUĞU İÇİN BUGÜN BU HALDEYİZ! Y YAPSAYDIK BÖYLE OLMAZDI!’’

Tehlikenin farkına varmasıyla beraber insanlar, kendini koruma içgüdüsüyle doğal olarak savunma mekanizmalarını devreye sokar. Yaşam tarzı, kültürel ve manevi değerleri kendisininkine yakın olan kesimler ‘kendinden’ sayan, uzak olanları ötekileştiren bir tavır benimsemeye başlar. Bu süreçte, yeme alışkanlıklarından gezi hobilerine, dini ritüellerinden kişisel temizlik anlayışlarına kadar her konuda birbirilerini acımasızca eleştirip, uç cephelere dağılır. Salgının daha fazla yayıldığı ülkelerdeki insanlar, bu evreyi atlatarak üçüncü evre olan Pazarlık noktasına bize kıyasla çok daha erken ulaştı bile. Ancak ülkemizde ‘Öfke’ evresindeki vatandaşlarımızın yalnızca bir kısmı, üçüncü evreye (Pazarlık) geçebilmiştir.

PAZARLIK ‘’EVE KOLONYA STOKLARSAM BELKİ BUNLARI ATLATIRIM?’’

Öfkelenmenin uzun vadede işine yaramadığını, hatta önlem almayı geciktirerek zarara yol açtığının farkına varan insan, hali hazırdaki duruma ayak uydurabilmek için belirli taktikler geliştirmeye başlar. Bir süre öncesine kadar, dış basının haberleri olarak bize sunulan boş market rafı görselleri, artık ülkemizin de bir gerçeği haline geldi. Bugün insanlar, komşusunu elinde poşetlerle görür, dostundan ‘erzak stoklayın’ konulu telefonlar alır halde buldu. Yediğine içtiğine dikkat etmeye, ellerini sürekli yıkamaya, kolonya ve dezenfektan kovalamaya başladı.

Pazarlık evresindeyken,  ‘giysimi 60 derecede yıkarsam virüs ölür,  %70 yerine %90’lık alkolle elimi silersem şansım yükselir, insanlarla tokalaşmazsam bana bulaşmaz’  gibi hesaplar yapılmaya başladı. Bu pazarlıklarda sunulan teklifler büyük ölçüde işe yaramakta. Fakat zaman içinde insan, yalnızca bireysel olarak tedbir almanın bu virüsün yayılmasına bir engel teşkil etmediğini fark etmeye başladı. Kişi her ne kadar tedbiri elden bırakmasa da, maalesef insanlar bu 5 evrenin basamaklarında eş zamanlı hareket etmiyor. İnsan pazarlık evresine olsa da, hala ‘inkar’ evresinde yaşamını sürdüren, ‘bize bir şey olmaz ya’ diyen kişilerle aynı toplumda yaşıyor. Toplum olarak aynı bilinçte olmamak tehlikeyi azaltmanın önüne geçiyor.

Ne zaman ki insan bu gerçekleri fark eder ve her şeyin kötüye gideceği hissine kapılırsa, 4. Evre olan Umutsuzluğa doğru adımını atmış olacaktır.

UMUTSUZLUK ‘’BU YOLUN SONU NEREYE VARACAK? HEPİMİZ ÖLECEK MİYİZ?’’

İnsanlar, yaşadıkları günün, yolun sonuna olan yakınlığını sorgulamaya başladığı zaman, çeşitli yönlere doğru savrulabilir. Günümüzdeki salgın problemini Umutsuzluk evresi çerçevesinde değerlendiğimizde akla pek çok ihtimal gelebilir. Hayattaki her şeyi boş vermekten, evinin köşesine çekilip her şeyin biteceği günü beklemeye, belki de sevdiği kişilerle vedalaşmaya varacak kadar, pek çok farklı davranış etrafta gözlemlenebilir hale gelir. Bu tür durumlarda standart bir tepki olamayacaktır. Bilakis, bu evredeki her birey, tepkisini tür ve şiddet derecesi yönünden birbirinden farklı şekilde gösterecektir. Belirli bir sürenin sonunda, içinde bulunulan durumun bireye özgü olmadığı, kaygı duyulan salgının herkesin ortak paydası olduğu fark edilecektir. O gün, duruma isyan etme ve umutsuzluğa kapılma ağırlıklı olan Umutsuzluk, yerini son durak olan Kabullenme evresine bırakacaktır.

KABULLENME ‘’BEN ÜZERİME DÜŞENİ YAPAYIM, HER ŞEY OLACAĞINA VARIR..’’

Birçok kültürde olduğu gibi bizde de, kabullenme aşamasıyla ilgili birden fazla atasözü ve özdeyiş vardır. İnsan, tarih boyunca salgınlar, savaşlar, kıtlıklar, göçler, doğal afetler ve kazalar yaşadı. Bu tür insani krizleri fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı şekilde atlatmaya başaran her insan, bu 5 evrenin basamakları teker teker geçmiş, en sonunda kabullenme noktasına ulaşmış kişilerdir. Bu da, kişinin kendi etki alanını fark etmesi ve bu etki alanının dışındaki şeyler üzerinde -ne kadar istese de- etki sahip olmadığını anlamasıyla gerçekleşmiştir. ‘Önümü kış tuttum, yaz çıkarsa bahtıma’ diyebilen, üzerine düşeni yapan, elinden geldiği kadar çevresini de bilinçlendirmeye çalışan kişi, yepyeni bir noktaya ulaşacaktır. Bu noktaya vardığında, artık acil servis ve yoğun bakımlarda sabahlayan sağlıkçıları düşünecek, aşı ve ilaç geliştirmeye çalışan bilim insanlarının çabalarını görmeye başlayacak belki manevi değerlerine de sımsıkı sarılır hale gelecektir. Elinden geleni yapmanın ve etkisi olan insanların elinden geleni yaptığının farkındalığıyla bir huzura kavuşacaktır. Bu farkındalıkla beraber gelen huzur, o insanın elinden tutup, onu Umutsuzluk noktasından çekip Kabullenme evresine getirecektir.

Bildiğimiz ve bilmediğimiz birden çok sayıdaki değişken, 5.evreden sonra ne olacağını öngörmemizi zorlaştırmaktadır. Fakat bireysel olarak, yaşadığımız kaygıyı ve bu kaygının seviyesini düşünerek, hangi evrede olduğumuz konusunda fikir sahibi olabiliriz. Bu farkındalık gözümüzün önündeki sisi biraz aralayıp basamağın getireceklerini bize hatırlatabilir, belirsizlikleri biraz da olsa azaltabilir.

Siz hangi evredesiniz?

GÜLAY OĞUZ-EKİN DEMİRCİ

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı